5 Aralık 2011


ABD'de bir grup mühendis, yarı makine-yarı böcek organizmalardan oluşan bir ordu üretmeye çalışıyor.
Roboböceklerin gelecekte arama-kurtarma çalışmaları ve keşifler için kullanılması düşünülüyor.
Michigan Üniversitesi ekibi, Mikromekanik ve Mikromühendislik dergisinde yayınladıkları makalede bugüne dek pek çok uçan mikro alet geliştirildiğini ancak bunların böceklerin aerodinamik performansına ve manevra kabiliyetine yaklaşamadığını söylüyor.
Ancak böceklere kontrol mekanizmaları takılması için aşılması gereken bir engel var: Bunları çalıştıracak enerjiyi bulmak.Bazı bilim adamları mini güneş panelleri önerse de, roboböceklerin ışık bulunmayan ortamlarda da çalışması gerekeceğini söyleyen ekip buna itiraz etmiş.Bu nedenle çabalarını öncelikle gereken enerjiyi böceklerden bulma konusunda yoğunlaştırmışlar.
Geliştirdikleri titreşim enerjisi toplama cihazını, böceklerin kanatlarına yakın bir yere bağlamışlar.
Bu cihaz üç katmanlı, helezon şeklinde bir jeneratör.Dıştaki iki katman PZT-5H denen bir maddeden yapılmış. Bu, mekanik baskı uygulandığında elektrik enerjisi üreten bir tür seramik. İçteki katman ise jeneratöre dayanıklılık katan pirinç bir levha.
Araştırmacılar bu cihazı Yeşil Haziran Böceği denen bir türe yerleştirmiş.
En güçlü enerji kaynağı olan kanatlar cihazın yerleştirilemeyeceği kadar ince olduğundan ve bu, uçuş kapasitelerine zarar vereceğinden, kanada yakın olan göğüs kafesi seçilmiş.Her biri 0,2 gramdan az ağırlıkta olan iki cihaz buraya bağlanmış ve 45 mikrovat enerji elde edilmiş.
Nerelerde kullanacaklar?
Amerikalı bilim adamları bu jeneratörün gelecekte bedenlerine elektrotlar, iletişim cihazları, mikrofonlar ve başka alıcılar yerleştirilmiş, uzaktan kumandalı bir roboböcek ırkına enerji kaynağı olmasını umuyor.
Ekip elektrotların ameliyatla sinir uçlarına, diğer cihazların ise "mikro sırt çantaları içinde" sırtlara yerleştirilmesini öneriyor.
Roboböcekler örneğin bir kazanın ya da felaketin hemen ardından, ulaşılması zor bölgelere gönderilecek.Elde ettikleri bilgi kurtarma ekiplerine iletilerek planlama buna göre yapılacak.
Ayrıca keşif faaliyetleri, tehlikeli maddelerin kontrolü ve patlayıcı madde aramalarında bu böceklerin çığır açabileceği belirtiliyorç
Bilim adamları geçmişte de fareler, köpekbalıkları ve hamamböcekleri üzerinde çalışmalar yapmıştı.

Şartlara dayanabilirseniz, Kuzey Kutbu'nda kışı geçirmek, büyülü bir deneyim olabilir.
Özellikle de başınızı göğe kaldırdığınızda dünyanın en güzel ışık gösterisine tanık oluyorsanız...
Kuzey Kutbu'nda yaşayan ilk insanlar, "Aurora Borealis", yani Kuzey Işıkları'nın aslında gökyüzünde "danseden ruhlar" olduğuna inanıyorlardı.
Bugün, bu ışımalara güneşten gelen ve kutuplardaki manyetik alanlara sürüklenen elektrik yüklü parçacıkların yol açtığını biliyoruz.
Büyükçe bir Aurora fırtınası, Kuzey yarıküre boyunca, güç kaynaklarını, uydu iletişim sistemlerini bozmaya yeterli. O nedenle Aurora'yı anlamak çok ama çok önemli.
   



  Prototipi üretilen 12,5 santimetre uzunluğundaki, 4 bacaklı insansı robot, deprem gibi doğal felaketlerde ulaşılması zor çatlaklara girilmesini veya savaş alanlarındaki zorlu arazilerde izleme yapılmasına imkan verecek.
 Kimyacı George George W. Whiteside'ın başkanlığında Harvard Üniversitesi'nden bilim adamlarının, ABD Savunma Bakanlığı araştırma bölümünün mali desteğiyle geliştirdikleri robot, biyolojik, fiziki ve sosyal bilimler konularında yayımlar yapan Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinin internet sitesinde bilim dünyasına tanıtıldı.
  İki aylık bir çalışma sonucu prototipi oluşturulan robotun 4 bacağının havayla şişirildikten sonra elle veya bilgisayar aracılığıyla kontrol edilebildiğini anlatan bilimadamları, bu sayede robota emeklemek ve sürünerek ilerlemek de dahil olmak üzere bir dizi hareket imkanı kazandırıldığını belirtti.
  Robotun, keçe kumaş, çakıllı kum, çamur ve hatta jöle de dahil olmak çeşitli yüzeylerde bir uçtan diğerine hareket edebildiğini anlatan Harvard Üniversitesi akademisyenlerinden Robert Shepherd, robotun çeşitli yüzeylerde bozulmadan işlevlerini yerine getirebilecek kadar sağlam olduğunu gözlemlediklerini söyledi. 
 Esnek polimerden yapılma robot, sert iskelet yapısı olmayan deniz yıldızına benziyor. Robotu geliştiren ekip, robotun kıvrak yapısıyla zorlu arazi şartlarında hizmet vermek için üretildiğini söylüyor. 
 Araştırmanın ayrıntıları PNAS dergisinde yer aldı.
 Videolar için bakınız: Gelecekonline.com

3 Aralık 2011

Kimi hayvanların depremlerden önceki olağandışı davranış biçimi neye dayanıyor?
Bilim adamları, bunun hayvanların sulardaki kimyasal değişimi sezme kabiliyetinden kaynaklanıyor olabileceğini düşünüyor.
Araştırmacılar, 2009 yılında İtalya'nın L'Aquila kentini vuran depremden birkaç gün önce yakınlardaki bir gölde yaşayan kurbağa sürüsünün topluca göç etmesi ardından konuyu mercek altına aldı.
Hayvan davranışlarını daha yakından takip ederek depremleri önceden tahmin etmenin mümkün olup olmadığını sorguluyorlar.
Journal of Environmental Research and Public Health (Çevre Araştırması ve Kamu Sağlığı Dergisi) adlı bilimsel yayında ayrıntıları yer alan araştırmada, basınç altındaki kayaların saldığı parçacıkların yüzeydeki su birikintilerinde yol açtığı kimyasal reaksiyon zinciri anlatılıyor.
Su kenarında ya da içinde yaşayan hayvanların, sudaki kimyasal değişikliklere son derece hassas olduğu bilinen bir gerçek.
Bu tip hayvanlar, kaya kütleleri en nihayet yerinden oynayarak depreme yol açmadan önce, sarsıntının gelişini sudaki değişimden hissediyor olabilir.
L'Aquila depremindeki kurbağa sürüsünün yanısıra, büyük bir yer sarsıntısından önce tanık olunan tuhaf hayvan davranışlarına başka örnekler de var.

Yılanların uyanışı
Sürüngenlerin, suda ve karada yaşayan yüzergezerlerin veya balıkların büyük bir deprem öncesinde garip davranışlar sergilediği bilgisi birçok ülkede yaygın biçimde dile getiriliyor.
Örneğin, 1975 yılında Çin'in Haicheng kentinde meydana gelen depremden yaklaşık bir ay önce, yılanların topluca yuvalarından çıkmaya başladığı görülmüştü.
Bu yıkıcı depremin Haicheng'i kış aylarında vurduğu düşünülecek olursa, yılanların kış uykusunu yarıda kesip kendilerini dondurucu soğuğun ortasına atması neredeyse intiharla eş anlama geliyor.
Kış uykusundan uyanan sürügenler, topluca göçen yüzergezerler ya da yüzeye çıkan derin su balıkları gibi daha çok sayıda benzer anekdot var.
Ancak büyük çaplı depremler çok nadir gerçekleşen bir durum olduğu için, önceden doğada yaşanan olayları bilimsel bir gözle incelemek neredeyse imkansız gibi.
İtalya'nın L'Aquila kentindeki kurbağalar, işte bu noktada istisnai bir konumda.
İngiltere'nin Open University (Açık Öğretim Fakültesi) biyoloji bölümünde okuyan Rachel Grant, L'Aquila'daki kurbağaları yazdığı doktora tezi için şans eseri inceleme altına almıştı.
Grant, ''Depremden önce üç gün içerisinde göldeki 96 kurbağadan geriye bir tanesinin bile kalmadığını gördüm, gerçekten çok şaşırtıcıydı.'' diyor.
Bunun üzerine Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, Rachel Grant ile temasa geçerek araştırmaya dahil oluyor.

Kimyasal reaksiyon

Aşırı basınç altındaki kaya kütlelerinin kimyasal değişimini inceleyen NASA, L'Aquila'daki kurbağaların topluca göç edişinin bununla bir bağlantısı olup olmadığını gölün su numunelerini tahlil ederek araştırdı.
Labarotuar testleri, kaya katman
larının yüzeydeki su birikintilerinin kimyasını değiştirebildiğini ve bu durumun suda yaşayan canlılarda olağandışı davranışlar tetikleyebileceğini gösterdi.
NASA'da çalışan jeofizikçi Friedmann Freund, tektonik tabakaların yol açtığı türden muazzam bir basınç altında kalan kayaların, deprem öncesinde çevrelerine elektrik yüklü parçacıklar saldığını kanıtladıklarını söylüyor.
Yüzeye kadar çıkan bu parçacıklar hava veya su ile karşılaşınca reaksiyona girerek yeni moleküllerin oluşumuna neden oluyor. Örneğin suya karışınca ortaya hidrojen peroksit çıkabiliyor.
Kimyasal değişimin göl suyundaki organik çökeltiyi etkileyerek suda yaşayan hayvanlara karşı zehirli maddelerin oluşumunu tetiklediği düşünülüyor.
Fakat araştırmacılar, çok karmaşık bir mekanizmanın işlediği kanısında ve henüz kesin bir teoriye varmadan önce daha çok sayıda bilimsel teste ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyorlar.